Kalkınma ekonomisi ile hayırseverlik temelde ayni hedefleri amaçlayan ancak uzun yıllar ortak paydada birleşmeyen ve birbiriyle geçinemeyen iki kardeş gibiydiler. Kalkınma ekonomisi, ulusal ya da uluslararası örgütler aracılığıyla, daha çok devleti ve onu çevreleyen kurumsal yapıları odak alarak finansal kaynak aktarmayı öngören bir yapıya sahipti. Hayırseverlik ise, daha çok özel şahısların, vakıfların ve özel kurumların öncülüğünde toplumsal ya da çevresel sorunların çözümünü hedefleyen bir yapıdaydı. 2000’li yılların başına kadar geçinemeyen bu iki kardeş, ayrı evrenlerde ve fakat birbiriyle örtüşen hedefler doğrultusunda ilerlediler.
Kalkınma ekonomisinde çalışan uzmanlar, devletin garantörlüğünde, mevcut bankacılık veya aracı kurumları kullanarak kaynak aktarmaya, proje yapılandırmaya ve ekonomik katkıda bulunmaya devam ettiler. Bu arada hayırseverler ise kaynaklarını değerlendirirken, kalkınma ekonomisinin dışında kalan alanlarda, toplumsal veya çevresel sorunların çözülmesine odaklandılar. Özel sektör, bireyler, sivil toplum kuruluşları çok uzun yıllar kalkınma ekonomisinin faaliyet alanlarında paydaş olarak yer almadı.
Etki yatırımı, 2000’li yılların sonuna doğru, kalkınma ekonomisi ve hayırseverlik kavramlarının birbirinden bağımsız olarak çalışmasına bir tepki olarak çıktı. Etki yatırımı modelini benimseyenler, hayırseverlerin, kaynakların aktarımında ve kullanılmasında finansal getiriyi önemsemedikleri konusunda hemfikirdi. Sosyal inovasyonun hayata geçirilmesi bağlamında ise, bir yandan etki yaratmak isteyen, diğer taraftan inovatif girişimleri için finansal getiri elde etmeyi hedefleyen girişimcilerin desteklenmesi gerektiğinin altını çizdiler. Bu dönemde, kalkınma ekonomisinin fazlasıyla devlet eliyle kaynak aktarmaya yöneldiği ve sosyal girişimcileri azımsadığı da bir gerçekti.
Etki yatırımı, 2000’li yılların başından bugünlere kadar 500 milyar USD’yi aşan bir sektör haline geldiğinde, sosyal girişimciler ve sosyal girişimciliği hedefleyen faaliyetler bir anda ön plana çıktı. Hem hayırseverler, hem de kalkınma ekonomisiyle uğrasan kurumlar sosyal girişimcilere kaynak aktarmaya başladılar.
Bireyin sosyal ve çevresel sorunları çözmede fikir sahibi olacağı, öncülük yapacağı ve katma değer yaratacağı inancı ve sosyal inovasyonu teşvik edeceği bilinci, bir anda kalkınmanın temel taşlarından biri haline geldi.
Ayrı evrende yaşayan iki kardeş olan hayırseverlik ile kalkınma ekonomisi böylece bir araya geldi ve aynı amaca hizmet etmeye başladı: Etki yatırımı ile ölçülebilir pozitif sosyal ve çevresel etki yaratmak…