2014 yılından bu yana sürdürülebilirlik danışmanlığı yapan Gülin Yücel, sürdürülebilirlik kavramının gelişmesi, uygulanması için yazar ve konuşmacı olarak farklı platformlarda destek veriyor.
Boğaziçi Üniversitesi Fizik Bölümü’nde öğretim üyesi olan ve aynı zamanda üniversitenin İklim Değişikliği ve Politikaları Uygulama ve Araştırma Merkezi müdürü olarak görev alan Levent Kurnaz ile birlikte yazmış oldukları, Yeni İnsan Yayınevi tarafından 2. Baskısı geçtiğimiz günlerde yayınlanmış olan “Yeni Gerçeğimiz Sürdürülebilirlik” başlıklı kitap, sürdürülebilirlik ve iklim değişikliği hakkında kitabın yazarı ve aynı zamanda Etkiyap İcra Kurulu Üyesi olan Gülin Yücel ile kapsamlı bir röportaj gerçekleştirdik.
1- Öncelikle sizi biraz tanıyabilir miyiz, sürdürülebilirlik ana teması etrafında, iklim değişikliği konusundaki hassasiyet başta olmak üzere son zamanlarda artan bir farkındalık olduğu gözleniyor, sizin sürdürülebilirlik ve iklim değişikliği ile ilk temasınız nasıl gerçekleşti?
20 senelik uluslararası şirketlerde profesyonellikten sonra 8 senedir kendi sosyal girişimimde sürdürülebilirlik danışmanlığı yapmaktayım. 2000’li yılların başından beri yaptığım görevlerde gezegene ve insanlığa pozitif katkısı olacak çözümleri etrafında çalıştım; bunun önemini ve aciliyetini ‘sahada’ takip etme şansına sahip oldum. Sekiz senedir ise, kurumsal şirketlerin sürdürülebilirlik etkilerini anlamalarına, uzun döneme yayılan bir plan yapmalarına ve bunu doğru bir yönetişim modeli ile yönetmelerine danışmanlık veriyorum.
Dolayısıyla benim için yirmi yıldan fazladan beri devam eden bir yolculuk. Kurumsallar ve devletler tarafında ise, uzun zamandır öteledikleri ancak özellikle bu yaz yaşananlar ile yönetim sistemlerinin içerisine almanın kaçınılmaz olduğu gördükleri bir konu iklim krizi ve sürdürülebilirlik.
2- Sürdürülebilirlik konsepti sizin için ne ifade ediyor, kendi bakış açınızdan sürdürülebilirliği nasıl tanımlayabilirsiniz?
Sürdürebilme becerisi… Bu sadece ekonomik varlıkları yönetme bakış açısı ile mümkün değil. Çevresel ve sosyal varlıkların da değerini anlayarak bu beceri geliştirilebilir.
Ötesinde, her bu kavramı anlayan kurumun bu bakış açısının gerektirdiği dönüşümü gerçekleştireceğinin bir garantisi yok. Tahminlerimize göre şu an bildiğimiz kurumsalların %80’I 2040 ve ötesinde ‘sürdürememiş’ olacaklar.
Bu sebeple kavramı anlamak kadar, sistem düşüncesi bakış açısı ile dönüşümü de doğru kurgulamak şart.
3-“Gençleri dönüşümün parçası yapmak, farklı bakış açılarını yan yana görebilmek, veri ile karar vermek, sistem düşüncesi ile resmi görmek” amacıyla kaleme aldığınız kitabınızdan ve çıkış noktanızdan bahsedebilir misiniz?
Bu işleri yapmaya başladığımız zamandan beri, ne iş yaptığımızı ve sürdürülebilirliğin neden ayrı bir ‘iş’ olduğunu yakın çevremize bile anlatmakta zorlandık. Sadece Türkiye’de değil, dünyada da benzer durumdaydık. Örneğin 2014 senesinde dünyaya döngüsel ekonomiyi tanıtan ve 2015 senesinde Avrupa Birliği manifestona girmesini sağlayan Ellen MacArthur Vakfı’nın İngiltere Bradfort’ta yaptığı çalıştaya katıldığımızda sadece 75 kişiydik (İngiliz, Hollandalı, birkaç İspanyol ve İtalyan ve iki Türk). Oysa şu anda herkes bu kavramı konuşuyor.
Bu kavramları anlatmakta hız kazanmamız lazım. Bu kitap ile kavramsal ve bilimsel olarak sürdürülebilirlik etrafında bir rehber yaratmayı hedefledik. Her kesim okusun – gençler bol bol okusun – ve bu sayede tüm karar sistemlerinde bu bakış açısı yerleşsin istiyoruz. Gençler sistemik dönüşüm için gerekli enerjiyi sağlayacak – onlarla bol bol zaman geçiriyoruz.
4- Son dönemlerde yaşadığımız, iklim değişikliğinden kaynaklanan olumsuzlukları sürdürülebilirlik çerçevesinden baktığımızda nasıl değerlendiriyorsunuz?
Olacak dediğimiz felaketlerin oluşmaya başlamasını görmek çok üzücü. Hep ötede diye gördüğümüz gerçek geldi kapımızı çaldı. Bizi bundan sonra maalesef kolay bir yüzyıl beklemiyor.
Ancak bu değişimlerin etkisini kontrol altında tutabilmek için hala bir zamanımız var. Hızlı hareket etmeli ve yaşam ve çalışma koşullamalarımızı dönüştürmek için hemen çalışmaya başlamalıyız.
Olumlu tarafından bakarsak belki de büyüklerimizin dediği gibi ‘bir musibet bin nasihattan daha değerli’ olmuştur ve toplumsal olarak bir an evvel harekete geçeriz. Ben kendimi her daim pes etmeyen bir iyimser olarak görüyorum ve bunun olacağına inanıyorum.
5- “Sürdürülebilir geleceği tasarlamak isteyen birey ve kuruluşların, sürdürülebilirlik dönüşümünü başlatmak, geliştirmek ve liderliğini yapmak için gereksinim duydukları tüm yöntem, araç ve donanımları oluşturmaları” misyonu ile hareket eden Brika Sürdürülebilirlik’ten bahsedebilir misiniz? Brika Sürdürülebilirlik yolculuğuna nasıl başladı, özellikle iklim üzerine yoğunlaşmış çalışmalarınız var mı?
Meslek hayatım boyunca hep karmaşık sistemlerin yönetimi ve dönüşümü içerisinde oldum. Bu benim sistem düşüncesini uzun zamandır uygulamama sebep oldu. Sürdürülebilirliğin ise, yönetim sistemleri tarafında 21. Yüzyılın bir ana akımı olacağını öngördüm. Bu noktada bir karar verdim; her şeyi bir tarafa koyup sadece bu konu etrafında çalışmak için Brika Sürdürülebilirlik’i kurduk.
Kurumsal yapılar yoğun kısa dönem öncelikleri olan yerler ve fonksiyonel olarak bir dönüşüm için gerekli işbirliğini kendi içlerinde zorlukla sağlıyorlar. Oysaki sürdürülebilirlik dönüşümü uzun soluklu bir planlama ve yönetişim gerektiriyor. Bu noktada kurumlara ihtiyaç duydukları alanlarda destek veriyoruz. Sadece iklim etrafındaki hizmetlerle sınırlı değiliz; geniş bir yelpazede destek veriyoruz.
6-Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı tarafından 2015 yılında yayınlanmış olan Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’nın, sizce sürdürülebilirlik konseptine ve farkındalığa katkısı nedir?
Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları hem yukarıda bahsettiğimiz sistem düşüncesini barındırması hem de birbirinden çok farklı kurum ve organizasyonu ortak hedeflere doğru döndürmesi ile çok detaylı ve iyi bir çerçeve.
Böyle olmasına rağmen, imzacı her devlet veya her organizasyon farklı kapsam ve hızda bu hedeflere doğru çalışmaktadır. Yaklaşık dokuz senemiz kaldı ve artık farklı seyirdeki hareketi tolere edemeyecek durumdayız. Bu hedeflerin neler olduğunu ve her bir kurum ve organizasyon için gerektirdiği sorumlulukları ciddiyetle ele almalıyız.
17 hedef olmasına rağmen, alt indikatörleri ile birlikte okunması gerekmektedir. Bu noktada kurumların ve organizasyonların hangi taahhütleri benimsemeleri ve neler yapmaları konusunda yönlendirici olacaktır.