Geçtiğimiz yıllardan bu yana birçok bilim insanı, okyanuslara her sene boşaltılan 8 milyon tonluk plastik atıkların nereye gittiğinin cevabını bulmaya çalışmakta. Bu konudaki genel varsayım, plastik atıkların büyük bir kısmının okyanusların ortasında akıntılar sebebiyle oluşan çöp alanlarında toplandığıydı. Ancak son bulgulara göre, bu çöp alanlarında biriken plastik çöplerin okyanuslara boşaltılan çöplerden çok daha az olduğu ortaya çıktı.
Bilim insanları, bu iki değer arasındaki büyük farkın sebebini bulmak konusunda her gün çalışırken, onların bulacağı cevaplar da bundan sonra yapılacak okyanus temizlik çalışmaları ile okyanuslardaki yaşam ve ekosistemlere daha fazla zararın yaratılmasının önlenmesi bağlamında yardımcı olacaktır.
Bilim insanları, Dünya çapında bulunan 5 okyanus çöp alanını incelerken su yüzeyine yaydıkları filelere su şişelerinden çamaşır leğenlerine, baretlerden klozet kapaklarına kadar onlarca çeşit plastik atık takıldı. Ancak çöp alanlarındaki plastik atıkların yalnızca 300 bin ton kadar olduğu keşfedildi. Her sene 8 milyon ton plastik atığın okyanuslara boşaltıldığı da hesaba katıldığında, okyanuslardaki bu plastiklerin büyük çoğunluğu nereye gidiyor?
Mikroplastikler
Okyanuslarda plastik atıklar mikroplastik şeklinde de bulunabiliyor. Mikroplastikler, boyutu 5 mm’den küçük olan, genellikle sentetik kumaşlarda veya daha büyük plastik atıkların ayrışmasından oluşuyor. Sadece okyanus yüzeyinde değil, okyanus tabanında ve hatta planktonların, yani okyanustaki en minik canlıların içinde bile mikroplastiklere rastlanabiliyor.
Kaliforniya açıklarından alınan okyanus çökelti özlerinde 1834 yılından olmak üzere 2009’a kadar boyları 1 mm’yi aşmayan plastik telcikler ve kırıntılar görülüyor. Mikroplastik yoğunluğuna bakıldığında 1945’ten sonrasının plastik üretiminin hızla arttığı gerçeği de doğrulanıyor. Bu tarihten itibaren global plastik üretimine paralel olarak çökelti özündeki her tabakada her 15 senede mikroplastik miktarının ikiye katlandığı ortaya çıkıyor.
Mikroplastikler hakkındaki bir diğer çarpıcı taraf da 10 mikrondan küçük taneciklerin son yapılan araştırmalara dahil edilmemesi ve ölçebildiğimizin ötesinde çok daha fazla mikroplastiğin okyanuslarda bulunması.
Okyanus Tabanına Batan Makroplastikler
Bir başka araştırmaya göre de karadaki çöplüklerdeki daha büyük boyuttaki plastiklerin yaklaşık yarısının deniz suyundan daha yoğun olduğu, dolayısıyla da kendi kendilerine okyanus tabanına batabildikleri bulundu. Ancak daha az yoğun olan plastiklerin de zamanla, midyeler vb. bir sürü organizmanın koloniler kurmasıyla beraber gittikçe ağırlaşıp ve okyanus tabanına doğru aşınmamış halde batmaya başladığı gözlemlendi.
Kıyıya Yakın Atıklar
Bütün bu bulgular, okyanusun ortasında yüzeyde kalan plastik atıkların son 10 yıl içerisinde üretilmiş olduğu gerçeğine işaret ediyor. Büyük Pasifik Çöp Alanı’nda bulunan 1977’den kalma aşınmamış, bozulmamış ve batmamış bir plastik kutu bize aksini söylüyor. Nitekim okyanusların ortasında biriken plastikler öylesine dirençli ki, orada onyıllar, hatta yüzyıllar boyunca kalabiliyor.
The Ocean Cleanup’ın verilerine göre kıyı boyunda bulunan plastiklerin okyanus ortasında yüzen plastiklere göre çok daha yakın üretim tarihleri var. Bilim insanlarının bu ipucundan ve plastik üretiminin katlanarak artmasından ulaştığı sonuç da atıkların çok büyük bir kısmının kıyıda veya kıyıya yakın yerlerde olduğu yönünde. Plastik atıkların büyük çoğunluğu kıyıdan en fazla 100 mil uzaklaşarak kıyıdan kıyıya vuruyor. Bu kadar sürtünme, parçalanma, kumda aşınma da deniz canlılarının bağırsaklarında ve çökelti özlerinde rastlanan mikroplastikleri açıklıyor.
Plastik atıkların kıyıya yakın bölgelerde kalması açık okyanusta süzülmesinden hem biyolojik çeşitlilik, hem de ekonomik değer bakımından çok daha tehlikeli bir durum. Kıyılardaki bütün atıkların toplanması pek mümkün olmasa da toplama çalışmalarının yaratacağı etki de yadsınamaz. 2018 yılında sadece Ocean Conservancy’nin planlamasıyla 1 milyondan fazla insan 10 bin tondan daha fazla atık topladı.
The Ocean Cleanup, Pasifik Okyanusu’nda devam eden faaliyetlerinde Temmuz 2022 itibariyle 100 bin kilogramdan fazla plastik atık çıkardı. Ağustos 2021’den bu yana yapılan, 002 kod adlı sistemin kullanıldığı 45 çıkarmada İstanbul’un yüzölçümünün yarısından büyük bir alanda 101.353 kg plastik toplandı.
Geliştirme aşamasının sonuna yaklaşılan 03 kod adlı sistemin tasarımında en önemli ölçüt olarak bir kilogram plastik atığı toplamanın maliyeti ele alınıyor. Artan boyut, iyileştirilmiş verimlilik ve artırılmış çalışma süresi kombinasyonu sayesinde daha verimli çalışacak Sistem 03’ün potansiyel olarak 10 kat daha yüksek bir oranda plastik toplaması bekleniyor.
Okyanuslardaki atıkların azalmasında en büyük etken tabii ki atıkların en başta okyanuslara boşaltılmamasından geçiyor. Tek kullanımlıkplastiklerin kaldırılması, geri dönüşüm ve sanitasyon altyapılarının geliştirilmesi yolunda alınacak kararlar ve uygulanacak düzenlemeler, denizlerdeki plastik krizini çözmekte etkili adımlar olacaktır. Atıklar dışında sudaki yaşamı tehdit eden aşırı avcılık, iklim değişikliği ve okyanuslardaki asidite oranlarının artması gibi birçok sorun varken daha cüretkar hedefleri olan alternatif yollara başvurmak, okyanuslardaki durumu düzeltmeyi epey hızlandıracaktır.
Mavi Bonolar
Mavi bonolar, ilk örneğini henüz 2018’de gördüğümüz, deniz ve okyanuslardaki yaşamı geliştirmek için yapılan projelere anapara sağlamakta yardımcı olan bir tür etki yatırımı modeli. The Nature Conservancy’nin (TNC) Dünya Bankası, yatırımcılar, ülke hükümetleri ve bağışçıları bir araya getirmesiyle mavi bonolar için pazarlık sürecinin başladığını görüyoruz.
Ülke hükümetinin kıyılarına yakın suların %30’unu koruma altına alma taahhüdü verirken karşılığında devlet borcunu (ödeme sürelerinin uzatılması ve faizin düşürülmesiyle) yeniden yapılandırma imkanına ulaşıyor. “Tasarruf edilen” miktar da koruma altına alınan bölgelerin korunmaya devam etmesi ve ülkedeki mavi ekonominin genel olarak geliştirilmesi adına bir fona aktarılıyor. Özetle mavi bonolar, kazan-kazan-kazan durumu oluşturuyor. Ülkeler, devlet borcundan yaptıkları tasarruflarla doğal kaynaklarına yatırım yapıp ekonomilerini güçlendiriyor. Yerel halkların kültürel mirasları ve geçinme kaynakları korunuyor. Yatırımcılar da yatırımlarının meyvesini 40 katına kadar çıkan değerlemeler ile geri alıyor.
The Nature Conservancy, önümüzdeki 5 yıl için hedef olarak okyanuslardaki korunan bölgelerin alanının %15 artmasını koyarken mavi bonoların 85 ülkede uygulanabileceğine dikkat çekti. Meksika’da Baja Yarımadası’nda bir bölgede okyanustaki yaşamın korunma altına alındığı sadece ilk 10 yılda, aşırı avcılığın bütün etkilerinin yok olduğu ve balık stoklarının 4 kat arttığı gözlemlendi. 2019’da da Morgan Stanley’nin 2030’a kadar 50 milyon ton plastik atığın denizlerden toplanması için bir mavi bonoya 10 milyon dolarlık bir yatırım yaptığını gördük. Sonuç olarak mavi bonoların hem hızla olumlu çevresel etki yaratmak, hem de daha kolay yatırım toplamak açısından potansiyelinin ne kadar yüksek olduğu çok net bir şekilde anlaşılıyor.