Röportaj: Etkiyi Ölçene Sorun – Mikrokredi ile Kadınların Değişen Statüsü

Kategori: Etki Yatırımı, Röportaj Tarih: 28 Ekim 2021
13

2003’te kurulduğu günden bugüne toplam 200.000’den fazla kadına 1 milyar 200 milyon TL’yi aşan mikrokredi sağlayarak, onların üretken bireyler olarak çalışma hayatına katılmalarının yolunu açan Türkiye Grameen Mikrofinans Programı (TGMP), Türkiye İsrafı Önleme Vakfı (TİSVA) tarafından oluşturulmuş, Grameen Trust ile işbirliği yaparak faaliyetlerini sürdüren kar amacı gütmeyen bir mikrofinans kuruluşudur. Program mikrokrediden yararlanan kadınlara, hem maddi hem de manevi kazanımlar sağlamanın yanı sıra; ailelerine, çocuklarının eğitimine, ve yakın çevrelerine pek çok fayda sağlayarak belirgin bir pozitif sosyal etki oluşturuyor. 

TGMP’nin kredi çeşitliliği, %100 oranında geri ödeme başarısı, mikrogirişimcilerin programa gösterdikleri bağlılık, çevrelerindeki diğer kadınları programa dahil etmeleri gibi unsurlar göz önüne alındığında mikrokredi programının maliyet/fayda analizinin bir adım ötesine gidip, mikrogirişimciler için meydana gelen değişimlerin değerini anlama gerekliliği doğdu. Bu gereklilikten hareketle, programın etkisi Etkiyap Sosyal Etki Koordinatörü Ceyda Özgün tarafından Yatırımın Sosyal Getirisi (SROI) perspektifi ile ölçülüyor. 

TGMP Genel Müdürü Halil Orhan, Etkiyap İcra Kurulu Başkanı Şafak Müderrisgil ve Etkiyap Sosyal Etki Koordinatörü Ceyda Özgün  ile kadınların sosyal ve ekonomik güçlenmesini sağlayarak,  buna bağlı olarak kadının toplumdaki statüsünün değişimine katkı sağlayan mikrokredi programı ve programın Etkiyap tarafından hazırlanan; Sosyal Etki Analizinin ilk bulguları hakkında konuştuk.

  1. TİSVA bünyesinde Türkiye Grameen Mikrofinans Programı olarak Türkiye’ye mikrokredi kavramını tanıştırılmasında Prof. Dr. Aziz Akgül öncü olmuştur. Vakıf olarak Mikrokredi kavramını  Türkiye’ye getirmeye ve uygulamaya nasıl karar verdiniz?

Halil Orhan: Türkiye’de mikrokredinin öncüsü olan Prof. Dr. Aziz Akgül, ilk defa 1996 yılında Başbakan Başdanışmanı olarak görev yaptığı sırada “Doğu ve Güneydoğu Bölgesel Kalkınma Programını” hazırlamıştır. Bu kalkınma programının amacı; Güneydoğu’daki terör faaliyetlerini ortadan kaldırmanın yanı sıra, bölgedeki işsizliğin ve yoksulluğun azaltılmasına yardımcı olmaktı. Yoksulluğu azaltmada en önemli strateji olarak mikrokredi uygulaması tercih edilmiş olup, mikrokredinin dünyadaki öncüsü Prof. Dr. Muhammed Yunus’un ve Bangladeşli uzmanların içinde bulunduğu danışma kurulu bu maksatla oluşturulmuştur. 

Prof. Dr. Aziz Akgül, 3 Kasım 2002 tarihinde milletvekili olunca, dönemin Başbakanı Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan ve dönemin İçişleri Bakanı Sayın Abdülkadir Aksu’nun büyük destekleriyle, mikrokredi faaliyetlerinin Türkiye’de uygulanması için gerekli asgari hukuki alt yapı oluşturulmuştur. 

Türkiye Grameen Mikrofinans Programı, mikrokredinin öncüsü ve Nobel Barış Ödülü sahibi Prof. Dr. Muhammed Yunus’un verdiği teknik bilgi sayesinde, Prof. Dr. Aziz Akgül’ün kendi imkânlarıyla sağladığı ilk sermaye sonucu, yoksulluğun azaltılması için, teminat ve kefalet olmadan, dar gelirli kadınlara gelir getirici faaliyette bulunmalarını sağlayacak şekilde, tamamen güvene dayalı olarak, ancak geri dönüşü olan mikrokredi desteği vermeye başlamıştır.

  1. Şimdiye kadar TİSVA ve TGMP bu alanda faaliyet gösteren iki kurumunuz, bu iki kurum ne yapıyor? Şimdiye kadar kaç kadına mikrokredi verdiniz? Mikrokredi verdiğiniz kadınlar finansa erişebilen kadınlar mıydı?

Halil Orhan: Türkiye İsrafı Önleme Vakfı’nın amacı; Türkiye’nin sahip olduğu bütün kaynakların verimli olarak etkin kullanımının sağlanmasına ve toplumda israfın önlenmesi bilincinin geliştirilmesine katkıda bulunmaktır. TİSVA, yoksulluğun azaltılması için; mikrokredi, mikrofinans ve eğitim faaliyetleri gerçekleştirir. 

Kamu, özel sektör ve gönüllü kuruluşlar ile işbirliği yaparak; hizmet içi eğitim, konferans, seminer ve diğer eğitici programlar yoluyla, toplumun tasarruf ilkelerine uygun, israfı önleyici hayat tarzı içinde yaşayabilmelerini sağlamak için faaliyetlerini yürütmektedir.

Nobel ödüllü iktisatçı Amartya Sen’in belirttiği gibi, işsizliğin ve yoksulluğun azaltılması için mikro tedbirlerin de alınması gerekmektedir. Mikrokredi stratejisi, dünyada 150’den fazla ülkede uygulanmaktadır. Birleşmiş Milletler tarafından 2015 yılında belirlenen ve Türkiye’nin de altında imzasının yer aldığı “2030 Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerinden” birincisi olan “her çeşit yoksulluğun 2030 yılına kadar ortadan kaldırılması” hedefinin gerçekleşmesi için mikrokredi en önemli strateji olarak seçilmiştir. Her boyutuyla yoksulluğun ortadan kaldırılması, sürdürülebilir kalkınma için vazgeçilmez bir gereklilik olarak kabul edilmiş ve yayınlanan “17 Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri” içinde birinci hedef: “her çeşit yoksulluğu, nerede olursa olsun sona erdirmek” olarak belirlenmiştir.

Ülkemizde yoksulluğun azaltılmasında uygulanan ana strateji hibe şeklindeki yardımlardır. Hibe şeklindeki yardımlar; çalışamayacak durumda bulunan yaşlı, engelli ve hastalara evlerine kadar gidilerek ihtiyaç duydukları nakdi ve ayni yardım şeklinde yapılmalıdır. Ancak, çalışabilecek durumda olan yoksullara hibe yardımları yerine, onların yoksulluk sınırının üzerine çıkarılmasına katkıda bulunacak şekilde, küçük birer sermaye olan mikrokredi verilerek, kendi kendilerine gelir getirici faaliyetlerde bulunmaları sağlanmalıdır. Hibe şeklindeki yardımlarla asla yoksulluk önlenemez. Her yoksula hibe verilmesi de ayrıca çok ciddi bir kaynak israfıdır.

Bu amaçlar doğrultusunda Türkiye Grameen Mikrofinans Programı ise, Türkiye İsrafı Önleme Vakfı bünyesinde, 2003 yılından beri faaliyetlerini sürdüren, kâr amacı gütmeyen bir mikrofinans kuruluşudur. Biz, TGMP olarak finansal hizmetlere erişimi olmayan, yoksulluk sınırının üstüne çıkmaya çalışan dar gelirli kadınların ekonomik hayata dâhil olmaları için küçük sermaye olarak adlandırdığımız mikrokredi desteği sağlamaktayız.

Kurumumuz Türkiye genelinde 64 ilde 93 şubesiyle halen 40.000’in üzerinde dar gelirli mikrogirişimci kadına destek vermektedir. Sizlerin de biraz önce bahsettiği üzere, 2003’te kurulduğumuz günden bu güne kadar toplam 200.000’den fazla kadına 1 milyar 200 milyon TL’yi aşan miktarda mikrokredi desteği sağlamış bulunmaktayız. Aile fertleri ile birlikte yararlanıcı sayısı ise yaklaşık 800.000 kişiye ulaşmıştır. Mikrokredi kullanacak yoksul kadınlara, ilk yıl için en fazla 1.500 TL mikrokredi sağlanırken, yıllara göre verilen mikrokredi tutarı artarak en fazla 15.000 TL olmaktadır. Verilen mikrokredilerin geri dönüş oranına bakıldığında ise %100’lük bir başarı söz konusudur. Halen 45.000’den fazla yoksul kadın, kendi işini kurmak veya mevcut işini geliştirmek için mikrokredi almayı beklemektedir. Fon desteğinin arttırılabilmesi durumunda, Türkiye’de iş fikri olan tüm yoksul kadınlara ulaşılması öngörülmektedir. Daha fazla finansman kaynağına ulaşabilmek için; ortak projeler gerçekleştirdiğimiz özel sektör kuruluşları, iş insanları, resmî kurum ve kuruluşlar ile iş birliği içerisinde faaliyetlerimiz yürütülmektedir.

  1. 2003 yılından bu yana yürüttüğünüz faaliyetleri ilk kez Etkiyap aracılığı ile 2020 yılında ölçmeye karar verdiniz. Vakıf olarak bu stratejik kararı almanızda ne etkili oldu? Sosyal etkiyi ölçmek sizin için neden önemliydi? Bundan sonra da verdiğiniz mikrokredinin yarattığı sosyal etkiyi ölçmeye devam edecek misiniz?

Halil Orhan: Sosyal etki analizi, sosyal fayda üretmeye çalışan bizim gibi kuruluşların ortaya çıkardığı sosyal etkinin ölçülmesi ve değerlendirilmesi için oldukça önemlidir. Sosyal etki analizi, kuruluşların yapılan işlere daha bütünsel olarak bakmalarını, potansiyellerini ne kadar gerçekleştirdiklerini anlamalarını sağlar. Söz konusu analizden yola çıkarak kuruluşlar, topluma ve çevreye sağladıkları faydanın ikna edici kanıtlarını bularak bağışçılar, yatırımcılar ve fon veren kuruluşlar nezdinde daha güvenilir olmaktadır. Bu nedenle sosyal etki ölçümü yalnız organizasyonların etkilerini kontrol etmesi için değil, finansal açıdan ayakta kalabilmeleri için de giderek artan bir önem taşımaktadır.


Bizler de TGMP olarak, mikrokredinin sadece finansal bir kaynak olmadığını, gelir getirici faaliyetlerin ötesinde, kadınların sosyal hayatında da büyük değişimler sağladığının farkındaydık. Ancak bunu sayısal verilerle ortaya koyabileceğimiz bir araştırma yapmakta zorlanıyorduk. Daha öncesinde birkaç defa anket çalışması yaparak, bu verileri ortaya koymaya çalıştık ancak anket sonuçlarının analizini güvenilir bir şekilde yapamadık. Çünkü bu araştırma ayrı bir uzmanlık alanı gerektiriyordu. Aynı zamanda bildiğiniz üzere biz uluslararası kurumlarla da ortak pek çok proje yürütmekteyiz. Birlikte proje yürüttüğümüz kurumlara mikrokredi miktarı ve proje faydalanıcılarının sayısı hakkında her türlü raporlamayı kendi yazılımımız üzerinden aldığımız verilerle yapabiliyoruz. 

Etki Analizi, iş talebinde herhangi bir sebepten dolayı meydana gelen değişikliklerin, iş ihtiyaçları ve gereksinimler üzerine etkisinin görülüp değerlendirilerek başarılı bir gereksinim yönetim sürecinin gerçekleştirilmesi için gerçekleştirilen sistematik bir süreçtir. Bu sebeple mikrokredinin kadınlar üzerindeki sosyal etkisini de kanıtlamak için 2003 yılından bu yana yürüttüğünüz faaliyetleri ilk kez Etkiyap aracılığı ile 2020 yılında ölçmeye karar verdik. Bununla birlikte, ileride yapacağımız proje başvurularında da sosyal etki analizinin projelerimizin kabul edilmesi noktasında yardımcı olacağını düşünmekteyiz. Çünkü sosyal etki ölçümü ve raporlamasının yayılması, sosyal sektörün tamamının kaçınılmaz olarak birbirleriyle daha etkili iletişim kurmasını sağlar. Sosyal etki ölçümünün ortaya çıkardığı şeffaflık, sektöre ivme kazandırır.

Bundan sonraki süreçte her yıl sosyal etki analizini yapmaya devam etmeyi planlıyoruz. Hatta yakın zamanda, TGMP ekibi olarak Etkiyap’tan akredite uygulayıcı eğitimini alarak sonraki yıllarda da kendi bünyemiz içerisinde bu analizi gerçekleştirmeyi planlıyoruz.

  1. Etkiyap için TİSVA ve TGMP ile çalışmak neden önemliydi? Mikrokredi etki yatırımı modelinin uygulandığı alanlardan biri mi? Kadınlara verilen mikrokredinin ölçülmesi vakfa ne gibi bir fayda sağlayacak? Vakıf etkisini devamlı ölçmeye ve yönetmeye karar verdiği takdirde aynı zamanda bir etki yatırımcısı haline mi geliyor? Bir Vakfın etki yatırımcısı olmasının avantajları nedir?

Şafak Müderrisgil: Yirmi yıla yakın bir süredir faaliyet gösteren Türkiye Grameen Mikrofinans Programının geçmişine bakalım her şeyden önce. TGMP öncelikle misyonunu hiç kaybetmedi ve vizyonunu da geliştirerek yoluna devam etmekte. Yaklaşık 20 yıldır dar gelirli kadınlara ulaşmak, onlara mikrokredi sağlamak, girişimci olmalarını desteklemek ve onları finansal okur yazar yapmak için çalışıyor. TGMP’nin yirmi yıla yakın bir süredir gelişerek ve ölçeklendirerek çalışmalarına başarıyla devam ediyor. 

TGMP’nin bu faaliyetleri, diğer taraftan Birleşmiş Milletler’in 2015 yılında yoksulluğun giderilmesi için ve hiç kimsenin geride kalmaması için dünyanın kullanımına sunduğu Sürdürülebilir Kalkınma Amaçlarına da birebir hizmet etmekte. En başta Yoksulluğa son diyen 1. Küresel amaç olmak üzere, Nitelikli eğitimi savunan 4.amaç, cinsiyet eşitliğini savunan 5. Amaç, insana yakışır iş ve ekonomik büyüme sağlayan 8.amaç ve eşitsizliklerin giderilmesini savunan 10.Amaç TGMP nin faaliyet konusu içine girmekte. 

Mikrokredi etki yatırımı modelinin konusu olabilir mi sorusuna cevaben; bir kurum eğer birden fazla küresel amaca dokunuyorsa, projenin en başından itibaren pozitif sosyal etki oluşturma hedefinin stratejisinin merkezine yerleştirdi ise etki yatırımından bahsetmek etmek mümkün. Eğer bu projenin pozitif sosyal etki doğurduğunu biliyorsak, bir vakfın yaptığı bu sosyal yatırım aynı zamanda etki yatırımıdır diyebiliriz.

Sosyal etkiyi ölçmek ile ne olacak bir ona bakalım. Sosyal etkiyi ölçmek ile, işin o paydaşlar için taşıdığı sosyal değer ortaya çıkacak her şeyden önce. Bu değeri parasallaştırabileceksiniz. Yatırım veya proje dönemi sonunda 100 birim yatırdığım bu projede 20 birim değişim elde ettim diye bileceksiniz. Aynı zamanda bu projeye yatırılan kaynakların değer yaratan faaliyetlere yönlendirilmesi için gereken verilere de sahip olabileceksiniz, ki bu durum projenin sonraki fazlarında daha verimli olmasını ve karın kaynakların korunmasından dolayı oluşmasını sağlayacak. Ulusal veya uluslararası kuruluşlardan fon elde etme aşamasında avantajlı duruma geçeceksiniz çünkü elinizde şeffaf etki verileriyle hesap verebilir ve ölçekleyebilir konuma gelmiş olacaksınız.

Etki yatırımcısı olmak için projenin veya yatırımın en başından itibaren ve yatırım devam ederken sosyal etki oluşturma niyetinin diğer amaçlarla birlikte olması ve işin içine işlemesi gerekiyor. Hedefleriniz küresel amaçlara uyumlu ise yatırım süresi boyunca etkinizi ölçüyor ve raporluyorsanız yatırımınız etki odaklı demektir.

Bir vakıf için etki yatırımcısı olmanın avantajı nedir noktasında da. Bir vakıf veya kurum için etki odaklı yatırım yapmak, bir tercihtir her şeyden önce. Yaptığım yatırımla hangi sosyal ya da çevresel konuda katma değer yaratıyorum, sürdürülebilirliği hangi alanda sağlıyorum sorularına verilen cevaplardır. Etkisini ölçen kurumlar kaynaklarını da nasıl yöneteceğini de bilen kurumlardır ve bu sebeple fon bulmak konusunda avantaj sağlarlar.

  1. Etkiyap, Social Value International 2021 kongresinde ölçümünü yaptığı bu yatırımı bir vaka analizi olarak sunacak. TGMP ve Etkiyap olarak, mikrokredi sağlanan kadınların toplumda statüsünün nasıl değiştiği ile ilgili ortak bir akademik makale de hazırladınız. İçeriği nedir, biraz bahsedebilir misiniz? 

Şafak Müderrisgil: Bu senede, her yıl olduğu gibi bu konferansa katiliyoruz. 20 ve 21 Ekim tarihlerinde bu kez Tayland da gerçekleşecek yıllık Social Value International Konferansının mottosu “sosyal değer önemli” diyor. Her yıl Etkiyap olarak katıldığımız bu konferansa bu yıl da hem panelist olarak katılıyoruz hem de akademik yayınla destek veriyoruz.

Makalemiz, kadınların finansmana erişmesinde bir strateji olarak mikrokredi modelinin analizini içermekte. Mikrokredi Türkiye’de finansmana doğrudan erişimi olmayan 200.000 den fazla kadının hayatında ciddi değişiklikler meydana getirmiş. Makalenin amacı, finansmana erişimi olmayan, bankacılık hizmetlerini çoğu zaman doğrudan değil kocası üzerinden kullanan ve mikrokredi temini ile girişimci olup ekonomiye katılan kadınların hayatında oluşan değişimin sosyal değerini bulmak ve ortaya koymak. Bu çalışmayı yaparken Türkiye’nin 64 ilinde kadınlarla gerçekleştirilen mülakatlarla toplanan verilerle hazırlanan bir rapor ve yatırımın sosyal getirisi de ortaya çıkarılıyor. 1036 kadınla başlanan mülakatı 877 kadının tamamladığını görüyoruz. Yapılan çalışma ile mikrokredinin kadınların hayatında yarattığı değişim özellikle kadınların sosyalleşme, sosyal hayat kalitesinin artması, hayattan memnuniyeti artması, aile ilişkilerinde düzelme, özgüvenin artması, toplumda daha çok saygı görmeye başlaması ve finansal problemlerle baş etme becerisinin artması alanlarında gözlemleniyor. Mikrokredi ile kadınların hayatında gerçekleşen değişim ile kadının statüsünün arttığını ve birçok alanda kadınların güçlendiğini görmekteyiz.

  1. Programın, Sosyal Etki Analizi’nin ilk bulguları elinize ulaştı. Mikrokredinin sağladığı olumlu ve olumsuz değişimleri kapsayan sonuçlara baktığınız zaman beklenen değişimler ve beklenmeyen değişimler açısından değerlendirecek olursak özellikle dikkatinizi çeken değişimler var mı? 

Ceyda Özgün: Benim en çok dikkatimi çeken değişim, kadınların çevrelerinden saygı görmeye başlamaları oldu. Bu durumun dikkatimi çekmesinin sebebi; programa katılan kadınların %16’sı hanelerinde başka gelir olmaması nedeniyle, %77si ise hanelerindeki gelirin yetersiz olması nedeniyle çalışma hayatına katılmışlar. Kadının çalışmaması, kendisini sadece ev işlerine adaması, çocuklarına adaması toplumsal bir norm aslında. Bu nedenle çalışma hayatından uzak duran kadınlar zaruret doğmasına istinaden çalışma hayatına katılıyorlar ve görüyorlar ki çevresindeki kişiler onlara daha çok saygı gösteriyorlar. Bu da bize toplumsal bir normun yön değiştirdiğini işaret ediyor. Bu anlamda benim gerçekten dikkatimi çeken bir sonuç oldu.

Halil Orhan: Sosyal Etki Analizinin ilk bulgu sonuçlarına baktığımızda, mikrokredi sayesinde kadınların %81’inin sosyal çevrelerinin artması, %79’unun yaşam kalitelerinin artması, %60’ının çevrelerinde saygınlık görmeleri, kadınların %67’sinin özgüvenlerinin artması ve %72’sinin finansal problemlerle başa çıkabilme kabiliyetlerinin artması beklediğimiz değişimler arasındaydı.

Bunlara ek olarak, kadınların %60’ının aile ilişkilerinde iyileşmeler yaşaması beklemediğimiz çıktılar olmasına rağmen bizi oldukça mutlu ettiğini söyleyebiliriz. Kadınların ekonomik özgürlüklerini kazanmalarıyla birlikte ailelerine daha iyi imkânlar sunabilmeye başlamalarının, aile içi ilişkilerini güçlendirme hususunda büyük rol oynadığına inanıyorum.  Ayrıca, kadınların %79’unun sosyal yaşam kalitelerinde artış yaşaması beklenmedik değişimler arasında yer almakta. İlk bulgu sonuçları, mikrokredi sisteminde uyguladığımız 5 kişilik grup dinamiğinin olumlu yansımalarını kanıtlar niteliktedir. 5 kişilik grup dinamiği, aynı grupta yer alan kadınlar arasında oluşan sosyal dayanışma, dostluk ve işbirliğini pekiştirmektedir.

 

  1. Analizden elde edilen sonuçları değerlendirdiğinizde sağlanan finansal kaynakların dışında mikrofinans modelinde uygulanan merkez toplantılarının da bu değişimlerde payı olduğunu düşünüyor musunuz?

Halil Orhan: TGMP aracılığıyla mikrokredi sisteminden yararlanan mikrogirişimcilerimiz kendi gruplarıyla her hafta gerçekleştirilen merkez toplantılarında (bu toplantılar mikrogirişimcinin yaşadığı ev veya çalıştığı işyerlerinde olabilir) mikrokredi şube çalışanlarıyla buluşarak tahsilatlarını gerçekleştirirler. Ancak, her hafta gerçekleştirilen merkez toplantılarında kadınlar, tahsilat ödemenin ötesinde bu grup dinamiği içinde, kendi aralarında iş fikirlerini paylaşırlar, birbirlerine cesaret verirler ve kendi aralarında istişare ederler.  

Analiz sonuçlarını incelediğimizde, kadın mikrogirişimcilerin %81’inin yeni bir sosyal çevre edindiği verisi de merkez toplantılarının bu değişimde sahip olduğu payın ne kadar yüksek olduğunu göstermektedir.

  1. Programdan faydalanan mikrogirişimciler;  “sosyal çevre, yaşam kalitesinde yükselme, başkaları tarafından saygı görmek, özgüven artışı, finansal sorunlarla başa çıkmak, sosyal hayat kalitesinde yükselme ve aile ilişkilerinin iyileşmesi” konu başlıkları altında birden çok değişim yaşadıklarını ifade ettiler. Bu değişimlerin göreceli önemine baktığımız zaman paydaşlar için eşit derecede önemli olduklarını görüyoruz. Bu sonuç bize ne anlatıyor? 

Ceyda Özgün: Bu veri bize aslında birden çok şey anlatıyor. İlk olarak tüm bu saydığımız başlıklar yoksulluk nedeniyle herkesin hayatında oluşan problemlerin ortadan kalktığını ve bu problemlerin hiçbirinin diğerinden daha az önemli olmadığını gösteriyor. Yani kadınlar hayatı bir bütün olarak ele alıyorlar. Çok da haklılar. Hayat bir bütün: sosyal yaşantımızla, ev yaşantımızla, yaşam kalitemizle, karşılaştığımız finansal sorunlarla… Bu noktada bir soru sorup, aslında cevabı kendim veriyor olacağım; saydığımız başlıkların hangisi cinsiyete bağlı? Hiçbirisi! İşte bu sonuçlar bize ikinci olarak şunu gösteriyor, erkekler hayatı yaşıyorlarsa kadınlar da onu yaşıyorlar. Yani bu hayatı erkekler kadınlar olarak ayıramayız.

  1. Az önce konuştuğumuz hem değişimler hem de değişimlerin göreceli önemi paydaşlar tarafından doğrudan belirtilen ifadelere dayalı bulgulardı. Paydaşlar ölçüme dahil edilmezse ne olur?

Ceyda Özgün: Bu soruya bir örnekle yanıt vermek istiyorum. Akşam yemeği için bir misafir davet ettiniz. Ev sahibi olarak cevizi çok sevdiğiniz için tüm yemeklerin içine ceviz eklediğinizi varsayalım; salatada, ana yemekte ve tatlıda… Misafiriniz geldi ve durumu farkedip size cevize alerjisi olduğunu söyledi. Ne oldu? Bütün emeğiniz boşa gitti. O sofraya oturup yemeği birlikte yemediniz dolayısıyla yaptığınız harcama boşa gitti.  Telafi etmek için dışarıdan yemek söylediniz, üzerine bir daha masraf kapısı açıldı. Misafirinizi ağırlayamadığınız için duygusal olarak kendinizi kötü hissettiniz. Dışarıdan gelecek yemeği bekleyelim derken daha uzun süre aç kaldınız. Yani tüm finansal ve finansal olmayan kaynaklarınızı boşa harcadınız. İşte analize de paydaşları dahil etmezsek kaynaklarımızı boşuna harcamış olma riski ile karşı karşıyayız. Kaynaklarımızı doğru kullanmamızın en garanti yolu, paydaşlarımızla bir arada analizi yürütmek, hatta tüm programı paydaşlarımızla birlikte yürütmek ve yönetmektir. Neye ihtiyaçları olduğunu, hangi değişikliğin onlar için daha değerli olacağını bize söyleyen, yine değişimi yaşayan kişiler olacaktır.

  1. Paydaş görüşmeleri sırasında, bazı mikrogirişimciler,  gruplarındaki her bir kadının başka bir alanda çalıştığını ve dolayısıyla birbirlerinin işleri hakkında da bilgi edindiklerini belirtti. Paydaşların paylaştığı bu görüş; hem sosyal anlamda hem de yeni iş fırsatları oluşturma anlamında oldukça sürdürülebilir bir düzen kurulmuş olduğuna işaret ediyor.  Bahsi geçen değer, projeyi kurgularken ön gördüğünüz bir durum muydu? 

Halil Orhan: Bildiğiniz üzere Muhammed Yunus’un 2006 yılında Nobel Barış Ödülü almasını sağlayan Grameen sistemi merkez toplantıları üzerine kurulmuştur. Merkez toplantısı, mikrokredi programı bünyesinde, mikrokredi kullanan mikrogirişimcilerin kredilerini geri ödemek ve iş faaliyetleri hakkında fikir alışverişi yapmak için bir araya geldikleri yerdir. Merkez toplantılarında bir araya gelen kadınlar hem gruplarındaki diğer kadınlarla sosyalleşmektedir hem de yaptıkları işlerle ilgili görüş alışverişinde bulunmaktadır. Bu nedenle aslında etki analizi sayesinde merkez toplantılarını gerçekleştirirken hedeflediğimiz amaçlara ulaştığımızı görüyoruz.

Kadınlarımız hem tahsilatlarını öderken hem de bu merkez toplantılarında fikir alışverişinde bulunmaktalar, bir sistem oluşturmaktalar, aslında bu bir dayanışma faaliyeti. Yani bizim burada kurmuş olduğumuz modelleme yani Muhammet Yunus’un da 2006 yılında Nobel barış ödülünü almasını sağlayan Grameen sistemindeki merkez toplantıları bunu sağlamak için var. Yani sadece amacımız burada kadınları bir araya getirip, onlardan toplu bir şekilde tahsilat almak değil. Bu tahsilatları gerçekleştirirken de biz burada kadınların hem sosyal hem ailevi hem de ekonomik sorunlarını dinlediğimiz, onlara çözüm ürettiğimiz bir olgu bizim için bu merkezler. Bir iş fikri olan kadın da mikrokrediye giriyor kredi kullanmak için. Bir iş fikri olmayan kadınlar da bize geliyor. Biz o kadınlara ne yapıyoruz? İş fikri olmayan kadınları da merkezlerimiz hakkında bilgilendiriyoruz ve 1-2 ay buradaki görüşmelere katılarak iş fikri geliştirmelerini sağlıyoruz. Ve sonrasında şartları kabul edip bizim şartlarımıza da uyuyorsa onu da mikrokrediye dahil ediyoruz. Ve yaptığın iş bazında seni destekleyelim diye merkezlere yönlendiriyoruz. Bu noktadan işaretle yani sosyal etki analizinde de görüyorsunuz, kadınlarımızın birçoğu bu merkezlerde sosyalleşiyor. Yani birbirleriyle etkileşim halindeler. Bu da bu hedeflediğimiz amaçlara ulaştığımızı göstermektedir.

  1. Ekonomik özgürlüğün kazanılması; toplum tarafından çizilmiş olan sınırları aşmak, özgür olabilmek, başkaları tarafından saygı görmek ve iyi koşullarda yaşayabilmek anlamına geliyor. Faydalanan kadınların gözünden bakıldığında sağladığınız mikrokredi imkanının; para kazanıyor olmanın ötesinde farklı alanlarda özgürlüklerini kazanmak anlamına geldiğini söyleyebilir miyiz?

Ceyda Özgün: Gördük ki bu analizle birlikte kadınlar yaşadıkları değişimleri birbirinden ayırmamaktalar; onlar için hepsi aynı derecede önemli. Aslında hayatı bir bütün olarak değerlendiriyorlar; özgürlük de böyle bir şey. Hayatın sadece finansal alanında değil, birçok alanında özgürlüklerini ele almış oldular; sosyal yaşamları, aile yaşamları, iş yaşamları… Bu iş onlara ait, kurdukları işi kendileri yönetiyorlar. Dolayısıyla işin özü; kadınlar kendi kararlarını kendileri veriyorlar ki bence ellerine aldıkları en büyük özgürlük. Fakat tabii ki, bu benim yorumum; soruyu yine de kadınlara sormak lazım.

Halil Orhan: Tabii ki bu anlama geldiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Mikrokredi sayesinde, dar gelirli kadınları ekonomik hayata kazandırmanın ötesinde farklı alanlarda da özgürlüklerini kazandığını, özgüvenlerinin oluştuğunu ve kendilerini daha rahat ifade edebildiklerini görmekteyiz. Ankete katılan kadınların %81’inin yeni bir sosyal çevre edindiğini, %79’unun hayat kalitelerini artırdığını, %60’ının ise aile içinde huzurunun arttığını gösteren veriler de bunu kanıtlar niteliktedir. 

Sonuç olarak sadece para kazanma olarak değerlendirmemek gerekiyor bu konuyu. Para kazanmanın ötesinde, sosyal çevre edinme, hayat kalitesinin artmasını ve faaliyetin etkileşim alanının huzurunun artması daha önemlisi mutlu olmasının sağlanması da bizim bu verimizi, sonucumuzu kanıtlar niteliktedir.

  1. Programın sosyal etki analizinde kullanılan ölçüm çerçevesi olan Yatırımın Sosyal Getirisi (SROI) iki farklı şekilde gerçekleşebiliyor: 1- Geriye dönük olarak yürütülen ve halihazırda gerçekleşmiş verilere dayanan değerlendirme (evaluative), 2-Faaliyetlerin amaçlanan sonuçlarını karşılaması halinde ne kadar sosyal değer oluşturacağını öngören tahmine dayanan değerlendirme (forecast). Mikrokredi Programının etkisi ilk yöntem olan gerçekleşmiş veriler ile ölçülüyor. Bu ölçümün ileride mikrokredinin geleceği nokta ve sağlayacağı sosyal etki ile ilgili de fikir vermesi, dolayısıyla etkinin yönetilebilmesi için önemli olduğunu düşünüyor musunuz? 

Ceyda Özgün: Yüzde yüz düşünüyorum. Gerçekleşmiş verilerle değeri arttırmak için atılacak adımları çok daha gerçekçi ve sağlam bir şekilde tespit edebiliyoruz. Paydaşlar için hangi değişimleri yaşamanın önemli ve öncelikli olduğunu da biliyoruz. TGMP örneğinde değişimlerin, organizasyon için zaten bildikleri ve konsantre oldukları değişimler olması işlerini kolaylaştırırken aynı zamanda değişimlerinin hepsinin aynı derecede önemli olması işleri farklı bir boyuta taşıyor. Göz ardı edilebilecek bir değişim olmaması; bütün değişimleri yönetmek durumundalar anlamına geliyor. Değişimlerin yönetilmesi gerekiyor ve değerlendirme niteliğindeki analiz sayesinde önümüze bir yol haritası çıkmış oluyor. Yolumuza bir aydınlatma koymuş oluyoruz ve  böylece önümüzü görüyoruz.

  1. Son olarak, benzer etki sağlamaya odaklanmış programlara da sosyal etkilerini ölçümünü ve yönetmelerini tavsiye eder misiniz? Etki ölçülmezse ne olur?

Ceyda Özgün: Gözümüz bağlıyken yolda ilerlemeye çalışmaya benziyor aslında. Önümüzü görmezsek engellere takılmamız çok muhtemel. Peki bu engeller nedir? Kaynakları boşa harcamak demek; zamanımız, emeğimiz, finansal gücümüzün boşa harcanması anlamına geliyor. Bunların hiçbiri sınırsız kaynaklar değil. Bir değer yaratıp; bir şeyler artık değişsin istiyorsak, kaynaklarımızı nokta atışı şeklinde kullanmak durumundayız. TGMP analizinde kaynakların tam olarak doğru kullanıldığına bizzat şahit oldum, başarılarını buna borçlu olduklarını düşünüyorum. İnsan kaynaklarını çok iyi yönetiyorlar, enerjilerini doğru noktaya yönlendiriyorlar, emeklerini, bilgilerini doğru noktalarda kullanıyorlar ve bugünkü olumlu sonuçları alıyorlar. 

Halil Orhan: Tabii ki tavsiye ederim. Bu süreç ortak yaklaşım elde etmek için katılım ve işbirliği gerektirmektedir. Ortak ölçüm, etki ölçümü için birden fazla organizasyon tarafından kullanılabilecek herhangi bir aracı kapsar. Karşılaştırılabilir ve güçlü verilere sahip olmak, farklı sosyal meselelerle mücadele etmek için gerekli olan farklı müdahaleleri keşfetmekte bize yardımcı olmuştur.

Fon veren kuruluşlar, bireysel ve kurumsal bağışçılar açısından baktığımızda ise; Fon veren kişi ve kuruluşlara oluşturdukları etkiye dair geri bildirim vermek, projelerin sürdürülebilirliği açısından oldukça önem arz etmektedir. 

Sosyal etki ölçümü, kurum olarak ulaştığınız insanlara sunduğunuz hizmetin oluşturduğu farkları ortaya koymak açısından sizlere oldukça fayda sağlayacaktır. Bunun yanı sıra, sosyal etki ölçümü sayesinde bağışçılar ve kurumunuz arasında şeffaflık ve güven ilişkisini pekiştirmiş ve kurumunuzun güvenilirliğini artırmış olacaksınız.