Sürdürülebilir Yatırımlarda Yeşilin Tonları

Kategori: Etki Yatırımı Tarih: 28 Temmuz 2021
4

İklim değişikliği ile mücadelede devlet liderlerinin konuyu önceliklendirmesi karşısında özel sektörün de buna uygun pozisyon aldığını görüyoruz. Yeşil yatırımlar giderek daha çok önem kazanmakta… 2019 yılından bu yana değerini dokuza katlayan elektrikli araç üreticisi Tesla’nın yükselişi malum. Bu yükseliş trendi sadece Tesla ile sınırlı değil. The Economist’ in haberine göre, 40 yeşil şirketin hisseleri üçe katlandı; hatta bunlardan altı şirket Tesla’nın da üstünde bir performans sergiledi. Bu şirketler arasında, emisyona karşı çözüm üreten, güneş panelleri üreten, hidrojen teknolojisi geliştirenler var. Dünyada, siyasi liderlerin iklim değişikliğini giderme konusundaki kararlı mesajları vermeye başlamaları ve yeşil gündemin dünya nezdinde oluşmasıyla birlikte, farklı endüstrilerde faaliyet gösteren şirketler dahi kendi yeşil karnelerini gözden geçirmeye başladılar.

Yenilenebilir enerji yatırımlarına dair hisseler, yatırımcıların yüksek faiz tahminiyle birlikte bekleyişe geçerken diğer varlıklar atağa geçti. Avrupa’da karbon fiyatı rekor düzeyde artarken, bakır, lityum gibi elektrikli araçların yapımında kullanılan metallerin fiyatı da yükseliş trendinde seyrediyor.

The Economist

Yatırımcılardan petrol üreticilerine, hatta günlük hisse senedi  işlemleri yapanlara kadar herkes iklime duyarlı projelerin ve hisselerin peşinde. Bu trendin gelişmesiyle birlikte varlık yönetimi yapan firmalar da ESG ( çevresel-sosyal-yönetişimsel) faktörlerini pazarlamaya başladılar. Dünyada ESG fonlarına yönelen sermaye 2018 yılında toplam yatırımların onda biri kadarken, bugün gelinen noktada bu oranın dörtte bire ulaştığı gözlemleniyor. Son verilere göre her gün ortalama iki yeni ESG fonu kuruluyor. Ne var ki, bu yeşil furya beraberinde “yeşil yıkama”yı getirmekte.

The Economist dünyadaki en büyük 20 ESG fonunu açıklarken, bu fonların her birinin ortalama 17 fosil yakıt üreticisine yatırım yaptığı ortaya çıktı. Bu şirketlerden altısının  ABD’nin en büyük petrol üreticisi Exxon Mobil’e, iki tanesinin de dünyanın en büyük petrol üreticisi Saudi Aramco’ ya yatırım yaptığı anlaşılıyor. Bu şirketlerden bir diğeri de Çin’de bulunan bir kömür madenine yatırım yaparken söz konusu şirketler içinde kumar, içki ve tütün sektörüne yatırım yapanlar da olması, ESG odaklı yatırımlardan beklenen pozitif sosyal ve çevresel değer konusunda soru işaretlerine neden oluyor.

Devletler nezdinde bu konuya dikkat çekilmeye başlandığını söyleyebiliriz. Trump zamanında Amerika Birleşik Devletleri’nde yatırımları regüle eden kurumlar ESG yatırımlarını sol kesimin bir enstrümanı olduğu ve durdurulması gerektiği telkini ile bir süre durdurmuşlardı. Biden yönetimi ise ESG yatırımlarının iklim değişikliği ile mücadelede önemli bir araç olduğunu düşünüyor. Diğer taraftan, Wall Street’in regülatörü olan komisyon ise ESG fonlarının yatırımcıları yanılttığını düşünüyor.

Peki hükümetler ne yapmalı? Örneğin Avrupa Birliği’nin Yeşil Mutabakat yaklaşımı sürdürülebilir yatırımlar konusunda bir dizi kural getirmekte. Devlete yönelik ayrıntılı olarak 70 çeşit faaliyeti sınıflandıran taksonomi, yatırımcılara yeşil olanı ve olmayanı anlatmayı hedefliyor. Bu sınıflandırmanın gerçekleştiği ortamda bazı sorunları ortaya çıkardığını görüyoru. Ülkelerin panikle, tercih ettikleri enerji türünün yeşil olarak etiketlenmesi için Avrupa Komisyonunda lobi yaptıklarını görüyoruz. Örneğin kömürün devre dışı bırakılmasına karşılık, doğal gazın ikame enerji kaynağı olarak kabul görmesi için lobi yapan ülkeler var.

Bu noktada, Avrupa Birliğinin işi zor görünüyor. Şirketlerin yaptığı raporlamanın daha ileri düzeyde ve spesifik olarak gerçekleşmesi gerekiyor. Halihazırda geçerli olan gönüllü raporlama sisteminin yetersiz kaldığı düşünülüyor. Şirketler çoğu zaman abartılı ve/veya ilgisiz raporlama yaparken asıl noktaların rapora dahil edilmesi konusunda dikkatli davranmıyorlar. Örneğin, bir varlık yöneticisi, portföyündeki karbon ayak izini ortaya koyup zaman içindeki değişimi belirtebilecekken çoğu şirket emisyonlarını açıkça raporlamıyor ve kamuoyuna açıklanan rakamların çoğu zaman birden fazla defa kullanıldığı söyleniyor.

Elbette, şirketlerin karbon ayak izini tam olarak raporlaması bekleniyor. Bu arada en büyük kirleticilerin, faaliyetlerini raporlarken karbon ayak izlerinin nasıl değişmesini beklediklerini ve düşük karbonlu yatırımlara yönlendirilen sermaye yatırımı miktarını da miktarını da belirterek açıklamaları bekleniyor. Ancak bu şekilde, bir yatırımcının bugün itibariyle ne kadar kirlettiğini bilmesi ve yarın için nasıl bir planlama yapması gerektiğini de öngörmesi mümkün olabilir.

Dünyada borsaya kote özel sektör şirketlerinin küresel emisyondaki payının %14-32 aralığında olduğu tahmin ediliyor. Bu tahmin doğru ise diyebiliriz ki, “yeşil yatırım” emisyona karşı verilecek cevabın sadece bir kısmı. Çoğu petrol üreticisi, çimento üretimi  ve madencilik faaliyetleri ile uğraşan bu şirketlerin %5’i toplam emisyonun %80’ini üretirken, diğer tarafta çok az şirketin yeni enerji teknolojilerine veya çığır açan yenilikçi teknolojilere yatırım yaptığı görülüyor. Bu noktada, yatırımcıların bilinçli bir tercih yapmak suretiyle daha iyi kaynak alokasyonu ve enerji geçişi sağlayarak gerçekten yeşil olan şirketlere yatırım yapmaları çözüm olabilir. Ne dersiniz, sürdürülebilir yatırımlarda yeşilin tonları nedir? ESG odaklı yatırımlar, iklim değişikliği ile mücadeleyi öngören 13 numaralı Sürdürülebilir Kalkınma Amacına ne kadar hizmet edebilecek? Etki Yatırımları, Sürdürülebilir Kalkınma Amaçlarına uyma ve ölçümleme zorunluluğu nedeniyle daha çok tercih edilen anayol bir modele dönüşecek mi? Hızla değişen dünya düzeninde , bu soruların cevabını almak için zamanımız azalırken, önümüzdeki bir kaç yılda sadece değişime ayak uyduranlar kazanacak gibi görünüyor.