İklim değişikliği, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nin 1. Maddesinde “karşılaştırılabilir bir zaman diliminde gözlenen iklimin doğal değişkenliğine ilaveten, doğrudan ya da dolaylı bir şekilde atmosferin bileşimini değiştiren insan faaliyetleri sonucu iklimde meydana gelen değişim” olarak tanımlanmıştır. Bu değişim, insan faktörünün doğayla ilişkisinin evrilmesi ve sanayinin gelişmesi sonucunda doğal kaynaklı olmaktan öte antropojenik (insan kaynaklı) olmaya başlamıştır. İnsanın doğaya olan bu etkisinin de zamanla negatif sonuçlar doğurması ile iklim değişikliği tüm zamanların en büyük krizi haline gelmiştir.
Bölge, siyasi yapı yada gelişmişlik düzeyi fark etmeksizin tüm dünyayı içine alan bu krizin önlenememesi durumunda dünyada yaşamın sona ereceğine inanılmaktadır. Monash Üniversitesinin 2021 yılında yayınladığı rapora göre iklime bağlı ölüm oranı dünya çapında her sene 5 milyonu bulmaktadır. National Center for Environmental Information’ın aynı sene yayınlanan raporuna göre ise sadece 2021 yılında küresel ısınmaya bağlı 1 milyon doları aşkın maddi kayıp bulunmaktadır. Daha önemlisi Swiss Re Enstitüsü, iklim değişikliğinin en büyük etkisinin, küresel sıcaklıkların 3,2°C artması durumunda, 2050 yılına kadar dünya ekonomisinden GSYİH’nın %18’ini ortadan kaldırabileceğini öngörmektedir.
Bu krize bir dur demek adına ilgili sivil toplum kuruluşları ve uluslararası organizasyonlar uzun zamandır bir çok çalışma yapmakta, anlaşma tasarıları düzenlemekte ve uluslararası platforma sunmaktaydı. 2015 yılı Aralık ayında ise, Türkiye’nin de içinde bulunduğu 190’dan fazla ülkenin katılımıyla gerçekleşen 21. Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı’nda, iklim değişikliği rejiminin çerçevesini oluşturan ve adını toplantının gerçekleştiği şehirden alan Paris Anlaşması taraflarca kabul edilmiştir. Anlaşma, 5 Ekim 2016 itibariyle, küresel sera gazı emisyonlarının %55’ini oluşturan ülkelerden en az 55’inin onayıyla 4 Kasım 2016’da yürürlüğe girmiştir.
Neden Paris Anlaşması?
Paris İklim Anlaşması, küresel ısınmaya karşı verilen uluslararası mücadelede tarihsel bir dönüm noktası olarak görülmektedir. Anlaşmaya bu özelliği veren, yalnızca karbon emisyonlarının azaltılmasını yönündeki düzenlemeler değil; aynı zamanda 2030 Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Amaçlarının çoğuyla örtüşen istikrarlı toplumlar ve sağlıklı ekonomiler kurmayı hedefleyen küresel bir eylem planı olmasıdır. İklim krizine sebep olan tüm dinamiklere dur demek için küresel yol gösterici niteliği taşıyan Paris Anlaşması, dönüşüm sürecinde bu dinamikleri besleyen tüm politikalar ve iktisadi kararların da değişikliğini zorunlu kılmaktadır. Bu çerçevede, anlaşmanın tam anlamıyla uygulanabilmesi için sadece küresel ısınmaya neden olan faktörlerin azaltılması yeterli değildir. Bunun yanı sıra anlaşma, iklime dayanıklı bir toplum yapısına geçilmesini ve bu geçisin sosyal açıdan adil olmasını sağlamak adına ortaya konacak istikrarlı bir siyasi taahhüt gerektirmektedir. Bu yönüyle Paris Anlaşması, karbon emisyonunu sınırlamakla kalmamakta, aynı zamanda Sürdürülebilir Kalkınma Amaçlarına uygun politikalara, ekonomik planlamalara, yeşil bonolara ve bütün bunların ahengini sağlayacak olan etki yatırımı modeline teşvik etmektedir.
Global bir eylem planı olan Paris Antlaşması’nın en önemli özelliklerinden biri de ülkelerin ekonomik ve siyasi kapasitelerindeki farklılıkları da göz önünde bulundurarak gelişmiş/gelişmekte olan ülke sınıflandırmalarına göre “ortak fakat farklılaştırılmış sorumluluklar ve göreceli kabiliyetler” ilkesini benimseyen bir sistem kurmasıdır. 1950 yılından beri Dünya Ticaret Örgütü (WTO), Birleşmiş Milletler (UN), Avrupa Birliği (EU) ve Greenpeace gibi örgütler tarafından ortaya konmuş, imzalanmış ya da imzalanmamış bütün uluslararası anlaşmaların ortak problemi olan “herkese uyacak kalıp” (one size fits all) politikasının Paris Anlaşması koşullarının uygulanmasına engel olmaması adına kurulmuş bu sistem, uygulanabilirlik açısından örnek bir uluslararası anlaşma tasarısı olma niteliği de taşımaktadır. Anlaşma, gelişmekte olan ülkelere global problemlerde pro-aktif rol oynama imkanı tanımıştır.
Türkiye’yi ne bekliyor?
Türkiye, azalan su kaynakları ve buna bağlı olarak ortaya çıkan ekolojik bozulma sebebiyle iklim değişikliğinin olumsuz yönlerinden etkilenmeye başlamıştır. Bu durum, ülkenin önemli gelir kaynaklarından olan tarım ve hayvancılığı istikrarsızlaştırmış ve ciddi ekonomik kayıplara yol açmıştır. Bu olumsuz değişikliklerle mücadele kapsamında 2015 yılında Türkiye, BMİDÇS 21. Taraflar Konferansına katılmış, küresel çözüm sürecine dahil olmak adına adımlar atmıştır. Aynı konferansta kabul edilen Paris İklim Anlaşmasının ilk imzacı ülkelerinden biri olmuş ve küresel ısınmaya karşı dur yarışına hızlı bir başlangıç yapmıştır. Eritrea, Irak, Iran, Libya ve Yemen ile birlikte Paris Anlaşmasını bir süre boyunca onaylamayan 6 ülkeden biri ve tek G20 ülkesi olan Türkiye, yürürlüğe girişinden 5 yıl sonra, 5 Ekim 2021’de TBMM aracılığıyla anlaşmayı onaylamıştır. Anlaşma, 7 Ekim 2021 tarihinde “Paris Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun” adı altında 31621 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
Anlaşmanın uzun vadeli hedefleri;
- Ortalama küresel sıcaklıktaki artışı sanayi öncesi seviyelerin 2°C altında tutmak ve ileride 1,5 °C’nin altında indirilmesi için sürekli küresel çaba gösterilmesi;
- İklime uyum ve iklim değişikliğinin olumsuz etkilerine karşı direncin artması;
- Düşük sera gazı emisyonlu kalkınma düzenlemeleri yapılırken gıda üretiminin zarar görmeden devam ettirilmesi;
- Düşük emisyonlu, iklime dayanıklı kalkınma yolunda finansal akışların istikrara kavuşturulmasıdır.
Türkiye’nin Paris Anlaşması için niyet edilen ulusal katkı beyanına göre, sera gazı emisyonlarının 2030 yılında referans senaryoya (BAU) göre artıştan %21 oranına kadar azaltılması öngörülmüştür. Bunun yanı sıra BMSKH çerçevesinde oluşturulmuş “Niyet Edilen Ulusal Katkı ile Yürütülmesi Öngörülen Plan Politikaları” da kanunda sunulmuştur.
İlk olarak doğal enerji kaynaklarının kullanım araçlarına yatırım yaparak sürdürülebilir ve temiz enerjiye geçiş yapılması hedeflenmiştir. Sanayi tesislerinde enerji verimliliği için Verimlilik Artırıcı Projelere mali destek sağlanması ve Enerji Verimliliği Strateji Belgesi ve Eylem Planının uygulanması ile enerji yoğunluğunun azaltılması öngörülmüştür.
Kentlerde sürdürülebilir ulaşım planlama yaklaşımının uygulanması, enerji verimliliği için yeşil liman projelerinin uygulanması ve alternatif yakıt ve temiz araç kullanımının artırılması hedefler arasında belirtilmiştir. Yeşil Bina, pasif enerji, sıfır enerjili ev tasarımlarının yaygınlaştırılarak enerji ihtiyacının minimuma indirilerek, enerjinin tüketildiği yerde üretilmesinin sağlanması ve yeni yapılan konut ve hizmet binalarının Binalarda Enerji Performans Yönetmeliği’ne uygun enerji etkin olarak inşa edilmesi planlanmıştır.
Tarım alanında, arazilerinin toplulaştırılması sonucunda yakıt tasarrufu sağlanması, gübrenin kontrollü kullanımı ve iyi tarım uygulamaları ile sürdürülebilirlik sağlanması amaçlanmıştır. Atıklarla oluşan çevre kirliliğinin önüne geçmek adına katı atıkların düzenli depolama alanlarına gönderilmesi, yeniden kullanımı, geri dönüşümü, ikincil hammadde elde etme amaçlı diğer işlemler ile geri kazanılması, enerji kaynağı olarak kullanılması veya bertaraf edilmesi planlanmıştır. Bunun yanı sıra düzenli ve düzensiz depolama alanlarından kaynaklanan depo gazından metan geri kazanımının gerçekleştirilmesi istenmiştir. Son olarak yutak alanların artırılması, arazi bozulumunun önlenmesi ve Orman Rehabilitasyon Eylem Planı ve Ağaçlandırma Seferberliği de öngörülen politikalar içine dahil edilmiştir.
Paris Anlaşmasının ülkemizde onaylanması bizim için büyük bir adımdır. Ancak asıl önemli olan uygulama ve istikrar olacaktır. Kaybedilen zamanın verimli bir şekilde telafi edilmesi için hızlı ve emin adımlarla ilerlemek gerekmektedir. Bulunduğumuz Akdeniz İklimi’nin iklim değişikliğinden kaynaklanan olumsuzluklara olan hassasiyetini son birkaç yıldır daha da açık bir şekilde gözlemekteyiz. Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nden edinilen bilgiye göre kuruluşundan beri Türkiye en çok 2020 yılında doğal afet yaşamıştır ve bu durum 2021 yılında yaşadığımız yangın ve sel felaketleriyle devam etmiştir. Paris Anlaşması Türkiye’nin geleceği adına büyük bir adım olsa bile biz bireyler durumun kritikliği konusunda bilinçlenmeden ve doğa dostu bir hayat benimsemeden anlaşmanın hedeflediği geleceğe ulaşmak mümkün olmayacaktır. Daha iyi bir gelecek için, uluslar, organizasyonlar, özel sektör ve kamu sektörü el ele çalışmalıdır. Yaşanılabilir yarınlar yaratmak, bugün bizlerin ellerindedir.
Daha fazla bilgi için:
Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çevre Sözleşmesi
Türkiye Cumhuriyeti’nde Paris Anlaşması’nın onaylanmasının uygun bulunduğuna dair kanun teklifi
KAYNAKÇA
2020 Yılı Meteorolojik Afetler Değerlendirmesi. (2020). T.C. Tarım ve Orman Bakanlığı Meteoroloji Genel Müdürlüğü. https://mgm.gov.tr/FILES/genel/raporlar/2020MeteorolojikAfetlerDegerlendirmesi.pdf
Geleceğe Dair: Paris İklim Anlaşması. (2020). Avrupa Birliği Türkiye Delegasyonu. https://www.avrupa.info.tr/sites/default/files/2016-08/brochure_4_v2.pdf
Guo, J., Kubli, D., & Saner, P. (2021, May). The economics of climate change: no action not an option. Swiss Re Institute. https://www.swissre.com/dam/jcr:e73ee7c3-7f83-4c17-a2b8-8ef23a8d3312/swiss-re-institute-expertise-publication-economics-of-climate-change.pdf